Japonya'nın İkinci Dünya Savaşı sırasında Çin'i başarılı bir şekilde işgal etmesi gerçekten de tarihte büyüleyici bir bölümdür. Japonya, coğrafi olarak Çin'den daha küçük olmasına rağmen, stratejik planlama, askeri cesaret ve siyasi manevra kombinasyonu sayesinde büyük komşusu üzerinde hakimiyetini kurmayı başardı.
Japonya'nın fethini mümkün kılan temel faktörlerden biri, modernleşme ve sanayileşmeyi erken benimsemesiydi. 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında Japonya, Meiji Restorasyonu olarak bilinen hızlı modernizasyon reformlarından geçti. Bu süreç, Japonya'nın askeri teknoloji, sanayi ve altyapı açısından Batılı güçlere hızla yetişmesine olanak sağladı.
Buna karşılık Çin bu süre zarfında bir iç karışıklık ve siyasi istikrarsızlık döneminden geçiyordu. Qing Hanedanlığı yolsuzluk, hizipçilik ve reforma karşı direniş nedeniyle zayıfladı. Sonuç olarak Çin, Japonya'nın saldırgan yayılmacı hırslarıyla yüzleşmeye hazırlıksızdı.
Dahası Japonya, Çin'e karşı avantaj elde etmek için askeri strateji ve diplomatik kurnazlığın bir kombinasyonunu kullandı. 1931'de Japonya, Çinli askerlerin Japonlara ait bir demiryolunu sabote ettiğini iddia ettiği aşamalı bir olay olan Mukden Olayını başlattı. Bu olay, Japonya'nın kuzeydoğu Çin'deki kaynak açısından zengin bir bölge olan Mançurya'yı işgal etmesi için bir bahane olarak hizmet etti. Uluslararası kınamaya rağmen Japonya, bölgeyi fiilen ilhak ederek kukla Mançukuo devletini kurdu.
Mançurya'nın işgali Japonya'ya kömür, demir ve tarım ürünleri gibi değerli kaynaklar sağladı ve bu da askeri hırslarını daha da artırdı. Mançurya'nın kontrolü altında olan Japonya, Çin'deki nüfuzunu genişletmeye devam etti ve sonuçta 1937'de tam ölçekli işgale yol açtı.
İşgal sırasında Japonya, geleneksel askeri taktikler ile acımasız savaş yöntemlerinin bir kombinasyonunu kullandı. Japon İmparatorluk Ordusu, yalnızca askeri güçleri değil aynı zamanda sivil nüfusu da hedef alan ve "topyekün savaş" olarak bilinen bir strateji uyguladı. Tahminen 300.000 Çinli sivilin ve silahsız askerin vahşice öldürüldüğü Nanjing Katliamı gibi kötü şöhretli olaylar, Japonya'nın almaya istekli olduğu aşırı önlemlerin bir örneğiydi.
Çin'in daha büyük nüfusuna ve geniş topraklarına rağmen, Japonya'nın işgaline karşı koymada önemli zorluklarla karşı karşıya kaldı. Milliyetçi Parti (Kuomintang) ile Komünist Parti arasındaki siyasi rekabetler de dahil olmak üzere Çin içindeki iç bölünmeler, birleşik direniş çabalarını engelledi. Ek olarak, Çin'in askeri kuvvetleri yetersiz donanıma sahipti ve teknolojik açıdan gelişmiş Japon ordusuyla etkili bir şekilde mücadele etmek için gerekli eğitim ve koordinasyondan yoksundu.
Ancak Çin tamamen teslim olmadı. Savaş boyunca Çan Kay-şek ve Mao Zedong gibi isimlerin önderliğindeki Çin direniş güçleri gerilla savaşına girişerek Japon işgaline karşı şiddetli direnişi artırdı. Çin halkının direnci ve kararlılığı çatışmanın uzamasında ve sonunda gidişatın Müttefiklerin lehine dönmesinde çok önemli bir rol oynadı.
The Wall