Gök Tanrıcılık, Türklerin milli dinidir. Bilinmeyen tarihlerde ortaya çıkan bu dinin özü yüksek bir ahlaka sahip olmaktır. Mert, yiğit, dürüst, iyi olmak, doğayı sevmek ve saygı duymak, ataların ruhlarını onurlandırmak inancımızın temelidir. Gök Tanrıcılığın geçmişi Türk tarihi kadar eskidir. Kaynağı Türk olan tek inanç sistemidir. Tengricilik adıyla da bilinir.
Bizim anlayışımızda tek ta
nrıcılık esası vardır. Ancak çok geniş alanlara yayılan inancımızda farklı yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Sibirya ve çevresinde Gök Tanrıcılık çok tanrılı bir inançtır. Biz ise özellikle Oğuz Türklerinin inanış biçimi olan tek tanrılı anlayışa sahibiz. Nasıl ki yaygın dinlerde ortaya çıkan mezhepler gibi Gök Tanrıcılık’ta da farklı anlayışların olması doğaldır.
Sanılanın aksine eski çağlarda Gök Tanrıcılık dünyanın her yerine yayılmış idi. Eski toplumların dini inanışları incelediğinde gökten gelen tanrılara rastlanır. Mayalardan Asteklere, Hindistan’dan Afrika’ya değişik adlarla anılan gök tanrıları vardı. Ancak bu inancı milli bir kaynakla besleyerek kimliği haline getiren sadece Türkler olmuştur. Türkler islam dinini kabul edene kadar Türklerin büyük bir bölümü Gök Tanrı’ya inanıyordu.
Gök Tanrıcılık’ta toplumsal ve kişisel hayatı düzenleyen kurallara töre denir. Töreye yazılı olmayan nesilden nesile anlatılan kanunlardır. Gök Tanrı’nın yasasını anlayabilmek için Türk töresini öğrenmek gerekir. Türk töresi ise ailemizden aldığımız milli terbiyedir. Türk’ün kendine özgü yüksek bir ahlakı vardır. Türk’ün ne kadar aklı bulanmış olsa da bu ahlakı bilir. Gök Tanrıcılık’ta önemli bir konu da kadının toplumda erkek ile eşit sayılmasıdır. Dikkat ederseniz kadına haklar veren değil doğrudan erkek ile eşit sayan bir dindir. Gök Tanrı’nın önünde erkek ya da kadın olarak değil insan olarak kabul görürüz. Nitekim eski Türklerde kadınların erkekler ile birlikte omuz omuza bir yaşam sürdüğü tarihlerde yazar. Kadının bu toplumda bu yüksek mevkisi bazı Batılı tarihçileri ilk Türklerin anaerkil bir toplum yapısına sahip olduğunu düşünmelerine neden olmuştur. Oysa ilk Türkler ne anaerkil ne de babaerkil idi. İlk Türkler kadınıyla erkeğiyle eşit bir şekilde toplumdaki yerini alan yüksek bir uygarlığın öncüleriydi. Ne yazık ki İslam’ın kabulünden sonra kadın bu mevkisini kaybederek eve hapsolmuştur.
Gök Tanrıcılık’ı diğer dinlerden ayıran en önemli özelliği doğaya gösterilen saygı ve sevgidir. Türkler, doğadaki herşeyin bir ruhu olduğuna inanırdı. Bu ruhlarla iyi geçinmek gerekirdi. Bunu sağlayan ise Kam adı verilen kutsal kişilerdi. Kamlar ruhlarla konuşabilen doğuştan yetenekli kimselerdi. Bunlar çocukluktan itibaren zorlu bir eğitimden geçerek kam olurlardı. Kamlık soydan geçtiği gibi bazen istisna olarak bazı çocuklar kamlık özellikleri ile doğardı. Bunlar kamlar tarafından bulunarak eğitime tabi tutulurdu. Doğadaki ruhlarla iyi geçinmenin diğer bir yolu da doğayı korumaktan geçerdi. Doğayı kirletmemek, dengeyi bozmamak gerekirdi. Örneğin Cengiz Han’ın akan suya ya da ateşe işemeyi yasaklamıştı. Ayrıca Altay ve Tanrı dağları kutsal sayılırdı. Yine Cengiz Han’ın Gök Tanrı’ya dua etmek için Burhan Haldun dağına gittiği tarihi kaynaklarda geçer. Orhun yazıtlarında bu inanışa kutsal Yer-Sub’lar denilmiştir.
Gök Tanrıcılık’ta günlük yapılan bir ibadet yoktur. Özellikle ibadet etmek için bir mekana ihtiyaç duyulmaz. Çünkü bütün evren ibadethane sayılır. Hun ve Göktürk kağanlarının her Mayıs ayında Budin – İnli adında bir dağa giderek atalarının ruhları için kurban kestikleri Çin kaynaklarında geçer. Gök Tanrıcılık’ta ibadetin çok az yer tutmasının nedeni inancın temelinde Tanrı korkusundan ziyade Tanrı sevgisinin bulunmasıdır. Buna göre Gök Tanrı, korkulan, cezalandırıcı bir Tanrı değildi. Gök Tanrı, insanı kul olarak değil şerefli bir varlık olarak yaratmıştır. İnsanın kul olması, Tanrı karşısında eğilip büzülmesi hoş bir davranış sayılmazdı. Cennet ve Cehennem benzeri Uçmağ ve Tamu kavramları bulunsa da yeri önemli değildir. Kötü bir insan olup tamuya gitmekten çok Gök Tanrı’ya ulaşamamak en büyük onursuzluktur. İyi bir olunursa kişi öldüğü zaman ruhu uçar Gök Tanrı’ya ulaşırdı. Bundandır ki Türkler ölen kişiye öldü demezlerdi. Uçtu derlerdi. Ölen kişi kurgan adı verilen mezara değerli eşyaları ile gömülürdü. Altay dağlarında bulunan kurganlarda Türklerin at ve silahlarıyla birlikte gömüldüğü ortaya çıkarılmıştır. Bu da Gök Tanrıcılık’ta ruhun ölmezliğine inanıldığını gösterir.
Gök Tanrı Türk’ü Korusun ve Yüceltsin!
By | Onur Türk |
Added | Aug 3 '2021, 11:59 |
The Wall